Hakkımda

Fotoğrafım
Çorum, Bayat, Türkiye
Çorumlulara neden farklı gözlerle bakılır? Biz mi farklıyız yoksa bize önyargılarla bakanlar mı? Bizler aslımızı inkar edecek değiliz...Çorumluları sevmeyenlere duyurulur: Çorumluyum mutluyum, yarınımdan umutluyum:)))

30 Nisan 2011 Cumartesi

Bize Bir Nazar Oldu...

Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize Azar azar oldu
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa'ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz

ARİF NİHAT ASYA

29 Nisan 2011 Cuma

Afrikalı Çocuğun Dünya Birincisi Seçilen Şiiri ...

Doğduğumda siyahtım,
Büyürken siyahtım,
Güneşe çıktığımda siyahtım,
Korkunca siyahtım,
Hastayken siyahtım,
Öldüğümde hala siyahım!
-Ve sen beyaz çocuk:
Doğduğunda pembesin,
Büyürken beyazsın,
Güneş’e çıktığında kırmızı,
Üşüdüğünde mor,
Korktuğunda sarı,
Hastayken yeşil,
Öldüğünde de grisin!
Sen şimdi bana hala
“RENKLİ” mi diyorsun?

(Şair) Yavuz Sultan Selim...

Yavuz Sultan Selim, Padişah olmadan önce Şah İsmail’in ülkesine gider ve saraya girmenin yollarını arar.Birden aklına Şah İsmail’in satrancı çok sevdiği gelir ve köylerde kasabalarda santranç oynayarak nam salar.
Şah İsmail bu kişiyi merak eder ve sarayına çağırır.Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail satranca başlarlar.Biraz zaman geçtikte…n sonra Yavuz Sultan Selim Şah İsmail’i Şah Mat eder ve yener.
Şah İsmail bu duruma kızar ve Yavuz Sultan Selim’e; “Sen Nasıl Şah’ını Şah Mat Etme Cürretinde Bulunursun” diyerek tokat atar.
Yavuz Sultan Selim özür diler ve ülkesine döner. Aradan zaman geçer ve Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim bir savaşta karşı karşıya gelir.
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i yener. Ardından o meşhur şiirini yazar:

Sanma Şahım / Herkesi Sen         / Sadıkhane       / Yar Olur
Herkesi Sen    / Dost mu Sandın  / Belki ol            / Ağyar Olur
Sadıkhane       / BeLki ol                  / alemde            / Serdar Olur
Yar Olur          / Ağyar Olur            / Serdar Olur   / Dildar Olur

Bu şiiri önemli kılan bir diğer özellik de Yavuz Sultan Selim’in yazdığı dörtlükteki o muhteşem zeka göstergesidir.Şiirde ayırma işareti olan kelimeleri yukarıdan aşağıya okuduğumuzda aynı dörtlükle karşılaşırız. Bu da Yavuz Sulatn Selim’in hem şiirdeki ustalığına hem de muhteşem zekasına bir örnektir.

Rücu...

Aşk halinde rükûdayım
Kalkmaya korkuyorum gitmeye korkuyorum ve kalmaya
Doğruluyorum sonra bir an kadar sevilmişliğe umut ederek
Sonra bir gidiş ki dizlerim kanarcasına
Sonra bir varış ki ellerim yanarcasına
Sonra bir secde ki alnım kor gözlerim ateş suyu, soğurcasına
Bir inşirah çöken avuçlarımda ateşin soğukluğu da varmış deyip
Hıçkırırcasına, yalvarıyorum sevgi ararcasına
Doğrulup önünde el pençe divan dururcasına
Dudağımda sessiz harfler kendimden kaçarcasına
Başımda Arap örmesi bir miğfer alnımın kıyısında bana bakarcasına
Kulağımda akşamdan kalma bir şiir duyarcasına
Şairlerin vezirinden sonsuz anlama boğulmuş bir şiir tekrarlarcasına
Sonra bir varış daha affımı tekrarlarcasına
Son bir oturuş ki sevgiliden azar duyarcasına
Sonra bir selam iki vekile tekmil verircesine
Ve bir dua semada Sidretü’l müntehaya uzanırcasına
Bir gözyaşı tufanı ellerime akarcasına
Bir sükûnet omzumda kabul olurcasına
Ve bir azat bir daha ki buluşmayı umarcasına
Son kez sevgilim son kez nefesimi huzurunda alırcasına
Bırakma beni böyle azatlı
Kölen et secdelerde rükûlarda kalayım çek ipini ben
Bir secde halinde boğulayım..

Osmanlı Hakkında Bilinmeyenler????

-600 yıllık Osmanlı Devletin de, çoğu zaman zenginlerin zekat ve sadaka verecek fakir insan bulamadıklarını biliyor muydunuz?..

-Osmanlı Devletin de adeletin en temel prensip olduğunu ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın, bir yahudi tüccarın kolunu haksız yere kestirdiği için, aynı cezaya mahkum olduğunu ve son anda tacirin bu hakkından vaz geçmesi sonucu kolunu kesilmekten kurtarabildiğini biliyor muydunuz?..


-Osmanlı Devletinin küçük bir beylikten, 10 milyon km kare genişliğinde bir toprak büyüklüğüne ulaştığını biliyor muydunuz?..


-Osmanlı da örf ve adet kelimesinin hayat nizamı yerine kullanıldığını, ve herşeyin edep ve adap çerçevesinde yapıldığını biliyor muydunuz?..


-Osmanlı Devletinin fetih yaptığı hiç bir bölgede kadın, çocuk, yaşlı ve kendisine karşı savaşmayan hiç bir kimsenin kılına bile zarar vermediğini biliyor muydunuz?..

-600 Yıllık devlet hayatı boyunca, hiç bir vatandaşının inancına karışmadığını ve herkesi kendi inancında özgür bıraktığını biliyor muydunuz?..


-2. Abdülhamid Han'ın, o gün Osmanlı toprağı olan, bugün işgal altındaki Filistin topraklarını satın almak isteyen ve bunun karşılığında tüm Osmanlı Devletinin borçlarını ödemeyi taahhüt eden Yahudilere bu toprakları satmadığını biliyor muydunuz?..


-Ardından gelen ve 2. Abdülhamid Han'ın tahtan indirilmesine sebep olan 31 Mart ayaklanmasının bir çapulcu ayaklanması olduğunu ve işi organize edenlerin içinde Yahudilerin de olduğunu biliyor muydunuz?..

27 Nisan 2011 Çarşamba

EDEP YA HU...


Edep güzel ahlaktır. Güzel ahlak içiyle dışı bir olandır. İstikameti düzgün olandır.

Edepsiz insan ise haksız iken kendisini haklı göstermeye susacağı yerde cazgırlık eder.

Edepsiz insana dost olmakta düşman olmakta zordur. Onunla hiçbir şeyin değeri olmaz edepli insan için bir kişiye yapılan haksızlık bütün topluma karşı işlenmiş bir şuçtur. Edepli insan bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundadır. Yazı yazarken bile medeni uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci düşünce özgürlüğünün de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkca hoş görünün sevgi yoluna döşenen o güzel yola bir taş bile koyamazsınız unutmayalım ki

CESUR BİR KEZ KORKAK BİN KEZ ÖLÜR.

Burada birilerine bir şeyler anlatmak için bir kaleme bir kağıda ihtiyacımız olduğu söylenir hep sen başla gerisi gelir denir, ancak kendisinin aklına gelmeyen kalemin ucudur. O ucun yazıp yazmadığı derler. Tıpkı bizim hayatımızda bazı şeylerin başkalarının kontrolü altında olduğu gibi. Yaşam dikkat edilmesi ama herşeye rağmen umutla yaşanması gereken bir duygu, içinde arttıkça güzelleşen azaldıkça sana azaplar çektiren bir duygu hele birde paylaşan biri olursa sonsuz kelimesi anlam bulmaya başlar .

Edepli insan doğru düşünmeye başladığı zaman aslında yanlış düşünmekten vaz geçtiğini dürüst davranışın sadece kendin için dürüst olabileceğini her zaman doğruca olmanın ne kadar doğru olduğunu gitmek için kalkan birine ne denmesi gerektiğini bilmektir. Edepli insanlar kendi gerçekliği net bir şekilde görmeli gerçeklerin farkında olmalıdırlar. Boş hayaller peşinde koşarken aslında sahip olduğu en değerli özelliğini yani insanlığını kaybetmemeli. Ne yazık ki insan doğmuş olmak bazılarını insan yapmıyor ve bana göre doğmuş olan her varlık ne yazık ki insan değil. İnsan olmaktan çok uzak insanlar dolu çevremizde ne yazık ki!

Nasıl edepli olunur. Aklını iradesini doğru kullanarak sorunlara yaklaşırken birilerine yol gösterirken hakaret etmeden, bildiklerini merhametle, şevkatle ve en önemlisi vicdanla edepli olunur. Kendisi gibi düşünmeyenleri edepsizlikle suçlamak ne kadar doğrdur? Edepli insanın dostluğu gibi düşmanlığı da mertcedir. Edepli insanlar iyiyi kötüyü gösterirken insan seçmez herkese karşı edepli davranır. O karşıdaki insanın davranış seviyesine göre değil kendi terbiyesine göre muamelle eder. Edepli insan başkasında zarar görebilir fakat başkasına zarar vermez . Birileri onu aldatabilir fakat o kimseyi aldatmaz. Edebi olmayan insan yanlız kendisine zarar vermez etrafındaki herkese zarar verir. Edep varsa ilimde var demektir. Fakat edepsiz bir insan kütüpaneler yutsada yine edepli sayılmaz.

Eline diline beline sahip ol...

Edep ya hu...
 ÖRNEKLER...
- İlim meclisinde aradım, kıldım taleb,
İlim en geridedir, illa edeb, illa edeb.
Setreder ayıbını insanın hep:
Ne güzel elbiseymiş esvab-ı edeb.
Gönül ehli arasında aradım, kıldım taleb,
Her hüner makbul imiş: illa edeb, illa edeb.
Edeb bir tâc imiş nûr-u Hüda’dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan.
YUNUS EMRE
- Ademoğlunun eğer edebten nasibi yoksa adem değildir,
 Ademoğluyla hayvan arasındaki fark edebtir,
 Gözünü aç da bak cümle Kelamullah’a,
 Kur’an’ın bütün ayetlerinin manası edebten ibarettir.
 MEVLANA

Dünyanın 7 Harikası... Sizce Nedir????

Öğretmen öğrencilerine dünyanın 7 harikasını sorar. Cevaplar ise Artemis Tapınağı, iskenderiye Feneri, Rodos Heykeli, Babil'ın asma bahçeleri, Mausoleum- Bodrum, Zeus Heykeli ve Piramitler- Mısır ... Şeklinde gelir. Ama bir çocuk dünyanın 7 harikası onlar değil, bunlardır: görmek, duymak, dokunmak, tatmak, hissetmek, gülmek ve sevmektir diye cevap verir. Peki ya sizce dünyanın 7 harikası hangileridir????

MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARINDAN BİRKAÇI...

1. İbn-i Karaka

Dokuz Yüz Yıl Önce Torna Tezgâhı Yapan Müslüman Bilim Adamı

 İbn-i Karaka, büyük İslâm bilginleri arasında anılması gereken biridir. XI. yüzyılın ikinci yarısında Mısır'da yaşadı. Çocukluğu güçlüklerle geçti. Fakat çok zeki ve çalışkandı. Durmadan bir şeyler araştırıyor, okuyor, etra­fında olup bitenleri dikkatle inceliyordu.

Çocukluğundan kalma bu aşırı öğrenme merakı, vakti gelince onu bil­ginler arasına soktu.

Kahire'de beş metre çapında bir torna tezgâhı yaptı. Bu, dünyada yapı­lan ilk torna tezgâhıydı. Bakır levhalar, demir daireler artık kolaylıkla kesi­liyor, bunlar usturlabdan günlük ihtiyaçlara kadar her yerde kullanılıyordu.

HARİKA TORNA TEZGÂHI


Kitaplardaki tariflere göre İbn-i Karaka'nın torna tezgâhı, günümüzün torna tezgâhlarına benziyor, hemen hemen aynı sistemle çalışıyordu. Dev­rin hükümdarı, İbn-i Karaka'nın tezgâhını görünce hayretle sordu:

"Bu aleti daha küçük yapsaydın, daha az zahmet çekmez miydin?"

İbn-i Karaka şu cevabı verdi:


"Eğer ben bu tezgâhın bir ucu ehramlarda (piramitler), diğer ucu Nil nehrinin öte tarafındaki Tannur'da bulunacak kadar büyük yapabilseydim, zahmetim daha da azalırdı. Aletler ne kadar büyük olursa, çalışmalar o ka­dar rahat ve o derece iyi netice alınır. Kâinatın büyüklüğü ile karıştırılırsa bizim yaptığımız aletlerin küçüklüğü meydana çıkar."

O devirde Müslümanlar çeşitli araştırma, inceleme ve deneyler yapıp icatlarda bulunurken, Avrupa, bilginleri cezalandırıyor, ilim düşmanlığı ya­pıyordu. Ne yazık ki, İbn-i Karaka hakkında daha detaylı bilgilere sahip de­ğiliz. Hatta ne zaman doğduğunu, kimlerden ders aldığını, başka nelerin icadıyla uğraştığını bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki, İbn-i Karaka, bugünkü teknolojinin ilerlemesine çok faydası dokunan torna tezgâhının icatçısıdır. Avrupa, torna tezgâhını Müslümanlardan öğrenmiştir.

 

2. MUHAMMED B. KASSUM GAFİKİ 


Yetmiş Yedi Çeşit Göz Hastalığı,Bunların İlaç ve Tedavi Yöntemlerini 12.yy da Anlatan Alim 

Kurtuba'ya bağlı Bitrüş (pedroche) Kalesi yakınındaki bifün Guijo deni­len tarihte yetiştirdiği hekimlerle ünlü Gafik beldesinden olduğu sanılmakta­dır. İbn Eşlem el-Gafiki diye de anılır. F. Wüstenfeld'in Gafiki'yi, meşhur ec­zacı ve tabip Ahmed b. Muhammed el-Gafiki'nin babası olarak göstermesi mesnetsizdir. Endülüs tarihine dair kaynaklar, Gafik'ten yetişen birçok alim ve hekime yer verdikleri halde İbn Elem el-Fafki'den hiç söz etmezler.


 Hak­kındaki yetersiz bilgilerden dolayı tıp tarihçilerinden L. Leclerc ve J. Hirsch­berg onun VI. (XII.) yüzyılda yaşamış olacağını söylemişler, tabi de onların bu görüşünü benimsemiştir. Fakat Gafiki üzerine doktora tezi hazırlayan Ha­san Ali Hasan, çağdaşı ve kendisi gibi bir göz hekimi olan İbn ebü Usay-bia'nın (1245) yılında tamamladığı ünlü eserinde ona yer vermemesinden ha­reketle Gafiki'nin (XIII.) yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olabileceği sonu­cuna varmıştır.


Onun zamanımıza kadar gelen tek eseri, göz hastalıkları konusunda yaz­dığı el-Mürşid fi'1-Kühl'dür. Eserin (1583) istinsah tarihli yazmasının mu­kaddimesinden edinilen bilgiye göre Gafiki tahsilini Kurtuba'da yapmış, tıp bilgisini Huneyn b. İshak, Ali b. İsa el-Kehhal, Ammar b. Ali el-mevsili, Zeh-ravi ve İbn Sina gibi meşhur hekimlerin eserlerini okuyarak ve uzun yıllar ça­lıştığı Kurtuba'daki kendi tecrübeleriyle elde etmiştir. Kitabını, zamanında göz hastalıklarıyla ilgili teorik ve pratik bilgiler içeren bir kaynak bulamadı­ğı için yazdığını söyler.
292 yaprak, ilk ve son sayfaları eksik olan el-Mürşid fi'1-Kühl altı bölüm­den (makale) oluşmakta, her bölüm muhtelif bablara, bunlar da "fasıl" ve "ders" başlıklarıyla ait bölümlere ayrılmaktadır. Birinci bölüm Hipokrat'ın hekimlere tavsiyeleri ve tıbbın önemiyle başlayıp tıpta teori ve pratiğin yeri­ne dikkat çektikten sonra gözün anatomisi, sağlığı, hastalıklarının tedavisi ve cerrahisi hakkında bilgi vererek sona ermekte, ikinci bölümde de gözün par­çaları, sinir ve damarları, bunların yapıları ve görme olayının nasıl meydana geldiği anlatılmaktadır.
Üçüncü bölüm genel tıp konuları hakkında bilgi içermektedir

.
Dördüncü bölüm genel olarak hastalıklar, sebebleri ve birbirleriyle olan ilişkileriyle genel göz hastalıklarına ayrılmıştır.
Beşinci bölümde yedi sınıfa ayrılan göz ilaçlan, bunların hazırlanışı ile göz için zararlı ve faydalı renklerden, altıncı bölümde de sadece göz hastalık­larından bahsedilmektedir.
Bu bölümde müellif, önemli göz hastalıklarıyla, çocuklarda görülen göz hastalıklarından, gözün tabakalarına göre yetmiş yedi çeşit hastalıktan ve bunların ilaçlarından söz etmekte, son olarak da yirmiş beş adet göz cerrahi­si aletini şekilleriyle birlikte tanıtmaktadır. Gafiki ve eserini ilk defa ilim ale­mine tanıtan F. Wüstenfeld ve L. Leclerc olmuştur. Ardından J. Hirschberg, yardımcılarına eserin baş ve son kısımlarını tercüme ettirdi.

Bu konuda daha geniş ve değerli bir çalışmayı Max Meyerhof yaptı. Eserin büyük bir bölümü­nü, özellikle asıl göz hekimliğiyle ilgili altıncı makalesini Mahmud Sıdki'nin yardımıyla Fransızca'ya çevirip bunu İspanya'da yapılan XIV. Uluslararası Göz Tıbbı Konferansı münasebetiyle ve Kuzey İspanya ilaç laboratuvarla-rının isteği üzerine eserin tamamının bir özetiyle birlikte yayımladı. Daha sonra Cezayirli hekim said eş-Şeybani, göz tıbbına dair İtalya'da verdiği bir konferansta Gafiki hakkında önemli bilgiler sundu.

 Son olarak Hasan Ali Ha­san, Madrid Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde İspanyolca olarak hazırladığı doktora tezinin özetini "Tıbbü'l-'uyûn 'inde'1-Arab: ibn eşlem el-Gafiki" başlığıyla Arapça bir makale olarak yayımladı. Daha sonra da Gafiki'nin ese­rinin tahkikli neşirin yaptı.
Gafiki'nin eseri, Batılı araştırmacılar tarafından o devrin Doğu ve Batı İs­lam medeniyetlerinde tanınan bütün oftalmoloji bilgilerinin bir özeti olarak kabul edilir. Ancak Endülüs'te kaleme alınan göz tababetiyle ilgili en dikka­te değer eseri teşkil etmesine rağmen orjinaliteden yoksun, geniş bir derleme mahiyetinde olduğu da ileri sürülmüştür.


Fakat müslüman hekimlerin göz tıbbı üzerine yazdıkları bütün eserler he­nüz karşılaştırmalı biçimde ele alınmadığından bu konuda söylenenlerin ger­çeği tam anlamıyla yansıtması mümkün değildir. el-Mürşid fi'1-kühl'ün, işle­diği genel tıp konularının yanında asıl temasını oluşturan göz tababetine yaptığı hizmeti çeşitli açılardan değerlendirmek gerekir. Her şeyden önce Gafi­ki'nin, göz patolojisinin genel patolojiyle olan bağlantısını tesbitte modern tıbba öncülük ettiği söylenebilir.
Gafiki, çocuklarda rastlanan göz hastalıklarını ayrı bir bölümde inceleme­si, ilaçların terkibindeki maddelerin ölçülerine ve göz sağlığı için en başta sağlıklı beslenmeye dikkat çekemesi, tedavi metotlarına birçok alternatif ge­tirmesi ve göz cerrahisi aletlerinin gelişmesine yaptığı katkı ile göz hekimliğine büyük hizmetlerde bulunmuştur.
Kitabı bu konuda İslam dünyasında yapılmış çalışmaların en önemlilerin­den biri ve en genişidir.

26 Nisan 2011 Salı

MEVLANA'DAN...

Bilemezsin
Sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
Hiçbir şey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
Ya da okyanusa su.
Düşündüğüm her şey
Doğu’ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
Çünkü Sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden Sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla!…

(Hz. Mevlana)

SULTAN III. MURAD HAN...


Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan ( nasıl yazmıştır? )


Osmanlı döneminde Sultan III. Murat Han bir sabah namazını kaçırmış… Dini hayatı her şeyden çok önemseyen bu büyük padişah kıl(a)madığı bir sabah namazına fazlasıyla üzülmüştü. Bu üzüntü onu derin muhasebelere götürmüştü. Yüceler yücesinin huzuruna çıkmadan evvel, çabuk davranarak nefsini hesaba çekmiştir. Geçirdiği duygusal incinme neticesinde “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” adlı derin manalı bir şiir kaleme almıştır. Bu şiirde manevi körlüğü zemmetmiş, uykudan açılmayan gözlerini gafletten uyanmaya çağırmıştır. Seher vaktinde cümle mevcudatın lisan-ı halleriyle Allah’ı zikrettiğini, eşref-i mahlûkat olan insanın bu hususta gevşek davrandığını dile getirmiştir. Dünyanın geçiciliğini hatırlatarak mala, mülke, makama yaslanan insanların güvenli ve doğru bir yolda yürümediklerini hatırlatmıştır. Bilindiği üzere şair sultanlardan biri olan III. Murat, “Muradî” mahlâsıyla şiirler yazmıştır.

UYAN EY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAN

Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır, inan.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dill-u dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Semâvâtın kapuların açarlar.
Mü’minlere rahmet suyun saçarlar…
Seherde kalkana hülle biçerler.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Bu dünya fanidir sakın aldanma.
Mağrur olup tac-u tahta dayanma.
Yedi iklim benim deyu güvenme.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Benim, Murad kulun, suçumu affet.
Suçum bağışlayub günahım ref’ et.
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

ÇORUM KALESİ...

GERCEK BİR DOSTLUK HİKAYESİ... İKİ ARKADAS...

Su ÇıLgıN türkLer ...

ÇANAKKALE YEMEK LİSTESİ...

                                                                         İBRETLİK...

ÇANAKKALE...

                                                   MEHMET AKİF ERSOY
                                                 ÇANAKKALE İÇİNDE

25 Nisan 2011 Pazartesi

Biliyor muydun Osmanlı Torunu?????

Ağaca Asılan Zekat

"Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını.Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de: ''Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al'' diye yazdığını ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını ..."

Osmanlı Askeri.. / Paylaşın ki Görülsün Ecdadın Büyüklüğü bir kez daha!

Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştığınız için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında dövüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.

Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?

Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:

- Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımın donduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler...

- Sir William Throsby Bridges

Osmanlı'da Kadınların Hukukî Şahsiyeti

Belirli istisnalar dışında, hemen her dönemde kadın ile erkek sayısı birbirine yakın olmasına ve kadınla erkeğin, hayatın hemen her safhasını paylaşmalarına rağmen, tarihî kaynaklarda kadınlardan hak ettikleri nispette bahsedilmemiştir. Bu sebeple tarihteki birçok kadının gerçek hayatı hakkında bilgi sahibi olunamadığı gibi, onların insanlık tarihine yaptıkları katkılar da genellikle meçhul kalmıştır. Bu eksiklikler, zaman zaman onlar hakkında yanlış ve noksan bilgilerin yayılmasına da yol açmıştır. Bu durum Osmanlı coğrafyasında yaşayan kadınlar için de sözkonusudur. Haklarındaki gerçekler tam ve doğru olarak anlatılmadığı/bilinemediği için, onlar içte ve dışta -genellikle Batı toplumlarında- eksik hattâ çok yanlış tanıtılmıştır.

Eksik ve yanlış önyargılara göre kadınlar; üretime hiçbir katkısı olmayan, bilakis hazırdan yiyen, yöneten değil yönetilen kişilerdir. Hiçbir konuda söz hakkı bulunmayan, hukukî statüsü olmayan, mal-mülk dahi edinemeyen, sadece evde yemek pişirip çocuk bakan, dışarıya çıksa da, kocasından üç adım geriden yürüyen kadınlar, bir nevi ikinci-üçüncü sınıf insan durumundadır. Kısacası Batılı zihniyete göre, geçmiş toplum hayatında 'kadının adı yok'tur.

Amerikalı tarih araştırıcısı Ronald C. Jennings 1975 yılında, Osmanlı şehirlerinin idarecileri olan 'kadı'ların yönetimleri sırasında tutmuş oldukları kayıtları (Kadı Sicilleri veya Şer'iye Sicilleri) incelemek üzere Kayseri'ye gelir. 'Kayseri Kadı Sicilleri'nde rastlamış olduğu belgelere göre şehirdeki bütün kadınlar; kendilerine mülk edinebiliyorlar, onları satabiliyor, hattâ ticaret yapabiliyorlardı. Kendilerinin veya bir yakınlarının kurmuş oldukları vakıflarda idarecilik yapıyor, büyük miktardaki paraları yönetebiliyorlardı. Bunlara benzer daha pek çok hak ve hürriyetin yanında, sahip oldukları bazı hukukî hak ve yetkiler de vardı. Bunların başında, hukukî şahsiyetleri geliyordu. Buna göre bir kadın; yanında kocası, babası veya ağabeyi, yani bir erkek akrabası olmadan, mahkemeye gidip kendisine haksızlık eden bir kişiyi dava edebiliyor, kadı karşısında yazılı veya sözlü ifade verip hakkını arayabiliyor, suçluyu mahkûm ettirebiliyordu. Ama dilerse bu işi, kendisine vekil tayin ettiği birisi aracılığıyla da yapabiliyordu. Ayrıca mahkemede şahitlik yapabiliyor, hattâ –bilinenin aksine- kocasından boşanabilmek için davacı bile olabiliyordu. Üstelik bütün bu hak ve yetkiler Osmanlı hukuk sisteminin de tâbi olduğu İslâm hukukuna dayanıyordu.

Jennings karşılaştığı bu bilgileri hemen yazıya dökmüş ve kadınların sosyal, ekonomik, hukukî durumlarını ele aldığı, altmış sayfalık makalesinde, Anadolu'da kadının hiç de sanıldığı gibi toplum hayatının dışında olmadığını ortaya koymuştur. 1990 yılında yazdığı diğer bir makalede ise, bu defa incelemekte olduğu Trabzon'da, kadınların kendi mal ve mülklerini vakıf yoluyla bağışlamak suretiyle hem sosyal hem de ekonomik hayata nasıl katkıda bulunduklarını ortaya koymuştur.Kadınların bilinenin dışındaki bu durumları, daha sonra Batılı başka araştırıcılar tarafından da çeşitli makale, kitaplarda belirtilmiş, sempozyumlarda dile getirilmiştir. Bu konudaki çalışmalar artarak devam etmektedir.

 

ÜSTAD'DAN GÜZEL SÖZLER...


" Tel tel ve iplik iplik dikseler de ağzımı; Tek ses duysalar; Allah... Yoklayanlar nabzımı. " (ÜSTAD N.F.K)

" Farkı yok, mantarlaşmış bir kayadan, derimin; Yüzüme çizgi çizgi, imzası kaderimin... " (ÜSTAD N.F.K)

" Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı !... "

" Görmek için bakan, mavi, siyah, elâ göz ! Köre görünse şaşmam, sana görünmeyen öz ! " (ÜSTAD N.F.K)

" Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten, Affet senden habersiz aldığım her nefesten... " (ÜSTAD N.F.K)

" Aynadaki hayâli zatın kendisi sanma ! Her nefeste bir Tevhid getirmekten usanma ! " (ÜSTAD N.F.K)

" Namaz sancıma ilaç, yanık yerime merham; Onsuz, ebedî hayat benim olsa istemem ! " (ÜSTAD N.F.K)

" Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber ?.. " (ÜSTAD N.F.K)

" Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim ! " (ÜSTAD N.F.K)

" Düşünüyorum: O'ndan evvel zaman var mıydı ? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı ? " (ÜSTAD N.F.K)



KOMİK VİDEOLAR:))))))))

                                       HABABAM SINIFI...

OSMANLI ARMASI...

OSMANLI DEVLETİ...

Orhan Gazi'nin, oğlu Murad Bey'e nasihati


Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi'ye nasihatinde şöyle demişti: "Alimler, fazilet sahipleri, edibler, devletin kuvvetidir. Bunlara iltifat ve ikramlarda bulun. Meclisinde böyle zatları eksik etme. Gayret et, devletinde maarif erbabı..., fazilet sahibi insanlar ve alimler çoğalsın."   Orhan Gazi pederinin nasihatlerine riayet etti. Meclisinde Dursun Fakih,Davud-ı Kayseri, Molla Tacüddin, Çandarlı Kara Halil, Molla Kara Ali, Molla Muhsin Kayseri gibi büyük alimler vardı.   Sultan Orhan, harab ve metruk yerleri imar ederdi.   İlim ehlini ve Ku'an-ı Kerim hafızlarını sever ve onlara ikramda bulunurdu.Bütün ömrünü Allahü Teala'nın rızasını kazanmak için cihad ve gaza yolunda geçirdi.   Fethettiği yahut zabtettiği her beldede adaleti tesis etti. Hududu haricindeki bütün vilayet halkı bunu bilirlerdi. Süleyman Paşa, Taraklı Yenicesi'ne gaza ettiğinde halkı, hisarı ve Göynük'ü emanla teslim ettiler.Süleyman Paşa o kadar adaletli muamele etti ki vilayet halkı "N'olaydı da bunlar bize daha önce bey olaydı" dediler. Nice halk bu müslümanları görerek müslüman oldu.   Civardaki yabancılar fethinden evvel İznik'e gelip "Ey miskinler, gelin Türk'e itaat edip açlıktan kurtulun, emniyet ve rahat içinde olun" derlerdi.   Orhan Gazi'nin, oğlu Murad Bey'e nasihati:     "Benim için ağlama. Din yolundan, dinin emirlerinden ayrılma. İdaren altındakileri gözet. Tek başına kaldığında da doğruluktan ayrılma. Kimseyi incitme, üzme. Dünyada böylelikle iyi ad bırakabilirsin. Din yolunda gazayı terk etme. Dünyaya mağrur olma. İyi olursan, beni de hayır dua ile andırırsın."  

TÜM ÖĞRETMENLERE...

                                                          ÖĞRETMEN MARŞI...

GÜLAY'DAN...

AHİRİM SENSİN
                                                                   ÇALIN DAVULLARI

Bırakıp Gittiğin Kadarız...

                                          İBRAHİM SADRİ

OSMANLI TUĞRALARI...(2)

                                                       24- I. Mahmud
                                                      25- III. Osman
                                                       26- III. Mustafa
                                                        27- I. Abdülhamid
                                                          28- III. Selim                                                         29- IV. Mustafa
                                                          30- II. Mahmud
                                                    31- Abdülmecid
                                                         32- Abdülaziz
                                                          33- V. Murad
                                                    34- II. Abdülhamid
                                                         35- V. Mehmed (Reşad)
                                                     36- VI. Mehmed (Vahideddin)

OSMANLI TUĞRALARI...

                                                           2.Orhan Gazi
                                                       3. I. Murat
                                                       4.Yıldırım Bayezid
                                                         5.Çelebi Mehmed
                                                           6.II. Murad
                                                        7.Fatih Sultan Mehmed
                                                            8.II. Bayezid
                                                          9.Yavuz Sultan Selim
                                                      10.Kanuni Sultan Süleyman
                                                             11.II. Selim
                                                                12.III. Murad
                                                             13.III. Mehmed
                                                         14.I. Ahmed
                                                              15.I. Mustafa
                                                          16.Genç Osman
                                                        17. IV. Murad
                                                             18.İbrahim
                                                          19.IV. Mehmed
                                                 20. II.Süleyman
                                                         21.II. Ahmed
                                                           22.II. Mustafa
                                                         23.III. Ahmed