Hakkımda

Fotoğrafım
Çorum, Bayat, Türkiye
Çorumlulara neden farklı gözlerle bakılır? Biz mi farklıyız yoksa bize önyargılarla bakanlar mı? Bizler aslımızı inkar edecek değiliz...Çorumluları sevmeyenlere duyurulur: Çorumluyum mutluyum, yarınımdan umutluyum:)))

25 Nisan 2011 Pazartesi

Biliyor muydun Osmanlı Torunu?????

Ağaca Asılan Zekat

"Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını.Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de: ''Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al'' diye yazdığını ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını ..."

Osmanlı Askeri.. / Paylaşın ki Görülsün Ecdadın Büyüklüğü bir kez daha!

Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştığınız için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında dövüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.

Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?

Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:

- Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımın donduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler...

- Sir William Throsby Bridges

Osmanlı'da Kadınların Hukukî Şahsiyeti

Belirli istisnalar dışında, hemen her dönemde kadın ile erkek sayısı birbirine yakın olmasına ve kadınla erkeğin, hayatın hemen her safhasını paylaşmalarına rağmen, tarihî kaynaklarda kadınlardan hak ettikleri nispette bahsedilmemiştir. Bu sebeple tarihteki birçok kadının gerçek hayatı hakkında bilgi sahibi olunamadığı gibi, onların insanlık tarihine yaptıkları katkılar da genellikle meçhul kalmıştır. Bu eksiklikler, zaman zaman onlar hakkında yanlış ve noksan bilgilerin yayılmasına da yol açmıştır. Bu durum Osmanlı coğrafyasında yaşayan kadınlar için de sözkonusudur. Haklarındaki gerçekler tam ve doğru olarak anlatılmadığı/bilinemediği için, onlar içte ve dışta -genellikle Batı toplumlarında- eksik hattâ çok yanlış tanıtılmıştır.

Eksik ve yanlış önyargılara göre kadınlar; üretime hiçbir katkısı olmayan, bilakis hazırdan yiyen, yöneten değil yönetilen kişilerdir. Hiçbir konuda söz hakkı bulunmayan, hukukî statüsü olmayan, mal-mülk dahi edinemeyen, sadece evde yemek pişirip çocuk bakan, dışarıya çıksa da, kocasından üç adım geriden yürüyen kadınlar, bir nevi ikinci-üçüncü sınıf insan durumundadır. Kısacası Batılı zihniyete göre, geçmiş toplum hayatında 'kadının adı yok'tur.

Amerikalı tarih araştırıcısı Ronald C. Jennings 1975 yılında, Osmanlı şehirlerinin idarecileri olan 'kadı'ların yönetimleri sırasında tutmuş oldukları kayıtları (Kadı Sicilleri veya Şer'iye Sicilleri) incelemek üzere Kayseri'ye gelir. 'Kayseri Kadı Sicilleri'nde rastlamış olduğu belgelere göre şehirdeki bütün kadınlar; kendilerine mülk edinebiliyorlar, onları satabiliyor, hattâ ticaret yapabiliyorlardı. Kendilerinin veya bir yakınlarının kurmuş oldukları vakıflarda idarecilik yapıyor, büyük miktardaki paraları yönetebiliyorlardı. Bunlara benzer daha pek çok hak ve hürriyetin yanında, sahip oldukları bazı hukukî hak ve yetkiler de vardı. Bunların başında, hukukî şahsiyetleri geliyordu. Buna göre bir kadın; yanında kocası, babası veya ağabeyi, yani bir erkek akrabası olmadan, mahkemeye gidip kendisine haksızlık eden bir kişiyi dava edebiliyor, kadı karşısında yazılı veya sözlü ifade verip hakkını arayabiliyor, suçluyu mahkûm ettirebiliyordu. Ama dilerse bu işi, kendisine vekil tayin ettiği birisi aracılığıyla da yapabiliyordu. Ayrıca mahkemede şahitlik yapabiliyor, hattâ –bilinenin aksine- kocasından boşanabilmek için davacı bile olabiliyordu. Üstelik bütün bu hak ve yetkiler Osmanlı hukuk sisteminin de tâbi olduğu İslâm hukukuna dayanıyordu.

Jennings karşılaştığı bu bilgileri hemen yazıya dökmüş ve kadınların sosyal, ekonomik, hukukî durumlarını ele aldığı, altmış sayfalık makalesinde, Anadolu'da kadının hiç de sanıldığı gibi toplum hayatının dışında olmadığını ortaya koymuştur. 1990 yılında yazdığı diğer bir makalede ise, bu defa incelemekte olduğu Trabzon'da, kadınların kendi mal ve mülklerini vakıf yoluyla bağışlamak suretiyle hem sosyal hem de ekonomik hayata nasıl katkıda bulunduklarını ortaya koymuştur.Kadınların bilinenin dışındaki bu durumları, daha sonra Batılı başka araştırıcılar tarafından da çeşitli makale, kitaplarda belirtilmiş, sempozyumlarda dile getirilmiştir. Bu konudaki çalışmalar artarak devam etmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder